CHP Genel Başkanı Özel’den ‘gri liste’ eleştirisi: “Övünülecek değil utanılacak bir durum”
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), 30 Haziran ve 1-2 Temmuz günlerini kapsayan “Yurt Dışı Örgütlenme İkinci Yüzyıl Vizyonu Çalıştayı” düzenledi.
İstanbul Planlama Ajansı’nın (İPA) Florya’daki yerleşkesinde düzenlenen ve 21 farklı ülkeden gelen temsilcilerin yer aldığı çalıştay; CHP Genel Başkanı Özgür Özel, CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik ile Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun katılımlarıyla gerçekleştirldi. Çalıştayın açılış konuşmalarını, sırasıyla; CHP Yurt Dışı Örgütlenmeden Sorumlu Parti Meclis Üyesi Mehmet Tüm, Bakırköy Belediye Başkanı Ayşegül Ovalıoğlu, TBB ve İBB Başkanı İmamoğlu, CHP Örgütlenmeden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ensar Aytekin ve CHP Genel Başkanı Özel yaptı.
“Çok zor bir iş yapılıyor”
Çalıştayın düzenlenmesinde emeği geçen herkese teşekkür eden Özel, özetle şunları söyledi:
“Çok zor bir iş yapılıyor, çok emek yoğun bir iş yapılıyor. Yurt içinde örgütlenme çabaları dahi mesafelerle yolculukları, yorgunluklarıyla zor bir işken, bunu uluslararası düzeyde yapmak, 21 farklı ülkede, 56 farklı birlikle bu işin peşinden koşmak, gerçekten büyük özveridir. Bu anlamda öncelikle bu emekleri, bu gayretlere teşekkür ederek başlamak isterim. Biraz önce de vurgulandı. CHP, 47 yıl sonra birinci parti oldu. Bu, hepimiz için çok büyük bir gurur, çok büyük bir onur kaynağı. Bunu heyecanını yaşıyoruz. Her toplantımızda bunun heyecanını paylaşıyoruz. Tabii bir yandan da bunun bir yerel seçimi olduğu ve genel seçim boyutu olduğunda, yurt dışı oyların da devreye gireceği hep hatırlatılıyor. Burada bizim açımızdan yurt dışında, iktidar partisinin yarısı kadar oy aldığımız bir son seçim pratiğimiz var ve şöyle bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Cam tavanı yurt içinde olduğu gibi, yurt dışında da kırmak gibi bir sorumluluğumuz var.”
“74 seçim çevresinin 40’ında birinci partiyiz”
“Yurt dışı seçmenlerde oy kullanma oranının yüzde 50’lerde kalıyor olması hem de en üst düzey motivasyonunun yaşandığı yüzüncü yıldaki seçimde dahi yüzde 50 oranında kalması ve yapılan bütün analizlerde, sandığa gitmeyen seçmenin aslında Türkiye’deki iktidara yakın bakmayan, onun uygulamalarından memnun olmayan, sandık başına gittiği takdirde iktidardan yana oy kullanmayacak seçmen olduğuyla ilgili ortaklaşılan tespitler, aslında önümüzde ne büyük bir görev, ne büyük bir fırsat olduğunu da ortaya koyuyorlar. Biz ulaşamadıklarımıza ulaşmak, ikna edemediklerimizi ikna etmek ve onları sandığa çağırma noktasında ne kadar başarılı olursak, işte aradaki fark o kadar hızla kapanacak ve bu sefer biz, belki bir sonraki seçimden sonra hem yurt içinde hem yurt dışında birinci parti olabilmiş olmanın mutluluğunu birlikte paylaşacağız. Aslında rakamlara baktığımızda, hangi ülkelerde oy kullanıldı, biz bu ülkelerden kaçında birinci partiyiz diye bakarsanız; 74 seçim çevresinde yurt dışında oy kullanıldı, biz, bunlardan 40’ında birinci partiyiz. Ve katılım oranının düşük olduğu her yerde ikinci, üçüncü partiyiz. O yüzden esas yapmamız gerekenin ne olduğu ortada.”
“Aşırı sağın yükselişi endişe verici”
“Yurt dışındaki siyasi akrabalarımız ‘beklenen kadar kötü olmadığı, korktuğumuz kadar olmadı’ dese de Almanya ve Fransa Türkiye’nin yurt dışında en çok vatandaşının yaşadığı iki ülke olması açısından yaşanan meselenin bize başka bir tansiyon hissettirdiğini görmek ve bu konuyu ciddi şekilde irdelemek gerekiyor. Neonazizm, yabancı düşmanlığı, İslam karşıtlığı gibi 80 yıl öncesinde geride bırakmamız gereken birtakım ideolojilerin, yönelimlerin güç kazanıyor olmasından son derece endişe duyuyoruz. Aşırı sağın ve yabancı karşıtlığının zemin kazanmaması için partimizin yurt dışındaki akraba partilerimizle birlikte kat etmesi gereken önemli mesafeler var. Ben kaygılarımı hızlı bir şekilde yurt dışında temas halinde olduğumuz Sosyalist Enternasyonal’in hem başkanlık hem başkanlar kuruluyla, yöneticileriyle paylaştık. Önümüzdeki günlerde Romanya’da yapılacak olan toplantıda da bir kez daha masaya yatırıp konuşacağız. Aşırı sağın hafife alınmaması, bu konuda bütünleşik bir mücadelenin hep birlikte verilmesi gerek. Aşırı sağı besleyen faktörlerin başında gelir adaletsizliği, zenginler ve yoksullar arasındaki uçurum ve bunun ülkedeki göçmenlere mal edilmesi ve onların sorumlu tutularak onların üzerinden yürütülen, kurulan bir nefret dilinin aşırı sağı beslediğiyle ilgili tespiti burada bir kez daha ifade etmek gerekiyor. Ve bu yüzden de aşırı sağın hedefinde yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın olacağının, geçmişte çok büyük acılar bize yaşatan saldırılar, birtakım katliamlar noktasında da bizleri endişelendirdiğini ve bu tehlikeyi görmezden gelemeyeceğimizi ifade etmek gerekiyor.”
Erdoğan’a AB eleştirisi: “Çok da ciddiye almıyoruz”
“Otoriter popülist bir iktidarın hedefinin Avrupa Birliği olamayacağı açıktı. Türkiye bunu bir kez daha yaşadığı pratikle ortaya koydu. Her ne kadar Cumhuriyet Halk Partisi’nin önümüzdeki dönem Avrupa Birliği’ne tam üyelik noktasında ifade ettiği kararlılık, dış ilişkiler noktasında ortaya koyduğumuz yeni heyecan, enerji, vizyon, dünya liderlerinin partimizle birlikte ülkemize yeni bir bakış açısı kazanmış olmaları, onlarla kurduğumuz yakın ilişkiler, diyaloglar bugün iktidar partisini yeniden Avrupa Birliği hedefini hatırlama noktasına getirdi. Erdoğan’ın uzun süredir ağzına almadığı hatta her aldığında bir polemik alanı olarak iç politika malzemesi yaptığı Avrupa Birliği ilişkilerini yeniden hatırlamış olmasını önemsiyoruz. Ancak çok da ciddiye almıyoruz.”
“Acı acı gülerler”
“Çünkü güpegündüz havai fişekler atarak kutlanan bir başlangıç bir kilometre taşı günden sonra bugün savrulduğumuz nokta iktidarın bu konuda samimi olmadığını gösteriyor. Siz 75 yıl önce kurduğunuz Avrupa Konseyi’nde şimdi Strazburg’daki bir başka binadaki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına ısrarla direnirseniz, Anayasanızda yazıyor olmasına rağmen uluslararası anlaşmaları uygulamazsanız, İstanbul Sözleşmesi’ne mecliste tüm partilerin oy birliğiyle karar vermişken, bir gece yarısı birkaç sapkın oyun peşine düşerek bir imzayla İstanbul Sözleşmesi’nden çekilirseniz, ülkemizin Anayasa Mahkemesinin kararlarına uymuyorsanız, mahkeme kararlarını hiçe sayıyorsanız, demokrasinin ve kalkınmanın olmazsa olmaz ön şartı kuvvetler ayrılığının üzerinde tepiniyor, sadece yürütmedeki yetkilerinizle yetinmiyor yasamaya talimatlar veriyor, hatta onun yetkilerini, yetki aşılarıyla kararnamelerle kullanıyor, ve tüm yargı organları üzerinde bir vesayet kuruyorsanız; sizin Avrupa Birliği diye bir hayaliniz olamaz. Avrupa Birliği’yle bu yaptıklarınızı aynı cümle içinde andığınızda karşınızdakiler sizi dinlerler ancak sadece acı acı tebessüm ederler.”
“Utanç verici bir kilometre taşıdır”
“Ve maalesef karşınızdakiler sizi elverişli, pazarlık edilebilecek Suriyeli sığınmacılar için bir kampa dönüştürülebilecek, parasını verip kullandığınız, parasını verip susturdukları bir paydaş olarak görürler. Sizi asla ve asla gelecekte aynı parlamentoda temsil edilebilecek bir ortak, bir aday ülke olarak görmezler. Maalesef Angela Merkel’le Erdoğan’ın geçmişte yaptığı anlaşma, 6 milyon euro üzerinden sıkıştıkları el, Merkel için başarıdır. Erdoğan için başarıdır. Ama Türkiye ve Avrupa Birliği idealleri açısından utanç verici bir kilometre taşıdır. Para karşılığında 10 milyona varan sığınmacının Türkiye’de bulunması ve bunun karşılığında 6 milyon euro para alınması tabii anlaşmanın görünen yönü. Türkiye’deki hak ihlallerine karşı raporların yumuşak yumuşak yazılması, müeyyidelerin zamana yayılması ve bugün Avrupa değerlerinden kopmuş, demokratik standartları yenilemiş bir noktaya Türkiye’nin savunulması şaşırmayacak bir sonuçtur.”
Gri liste eleştirisi: “Övünülecek değil utanılacak bir durum”
“Neredeyse birileri çıkacak ve diyecek ki; ‘eskiler bilmez, gençler bilmez, eskiden biz gri listedeydik.’ Buradan hatırlatalım. Biz gri listeye 2021 yılında girdik. Biz gri listeye son günlerde hızla yapılan bazı kanunu düzenlemeler yapılmadığı için girdik. Biz gri listedeydik. Dün çıktık. Bu övünülecek değil, çok utanılacak bir durumun, çok utanılacak bir üç yılın , AK Parti’nin bu ülkeye son üç yılda yaşattığı gerçeğidir. Çıktığımız günü listede Burkina Faso var. Yemen var, Suriye var, Mali var, Kongo var. Yani bulunduğumuz yer zaten pek çok ülkenin bulunduğu bir yerdi de biz orada bir üst lige falan çıktı. Biz utanç verici bir yere düşmüştük. Çok gecikmeli olarak ve nihayet ittir kaktır, hatta bir gece önce ‘bakalım siyasi bir kararla bizi orada tutacaklar mı ‘ gibi tuhaf değerlendirmelerle yani öz güveni eksik bir şekilde yarım yamalak Burkina Faso’nun olduğu yerden kurtulduk. Ama üç yıldır bizi orada tutan ve Türkiye’yi bu utançla yüzleştiren bu iktidardan başkası değildi.”
“Futbol şampiyonasına vize ile giden tek ülke Türkiye”
“Bu ülkeyi 23 yıldır yöneten iktidar Türkiye’yi bir takım saplantılı bakış açılarıyla Erovizyon şarkı yarışmasına sokmadığı gibi, pek çok uluslararası alandaki temsiliyetimizi kaybettirdiği gibi, dünya 3’üncüsü olmuş bir milli takımdan Avrupa ve Dünya Şampiyonalarına katılamayan bir milli takım noktasına getirip bu dönem nihayet çok şükür Almanya’da temsil edildiğimiz noktada oraya giderken vize alan tek ülke biziz.Öğrencilerimiz, bilim insanlarımız, iş insanlarımız hastalarımız vize sorunu yüzünden büyük mağduriyetler yaşıyoruz. Schengen vizesi en çok reddedilen ülke maalesef Türkiye’dir.”
Son kaptan benzetmesi
“Çok kullanılan gemi metaforuna dönecek olursak; bu geminin birinci kaptanı bu geminin yönünü batıya çevirmiş. Sebebi bir hayranlık, bir düşkünlük falan değildi. Batıda bilim vardı, demokrasi vardı. Batıda kuvvetler ayrılığı vardı. Batıda insan hakları vardır ve belliydi ki Batı iyiye gidiyordu, zenginleşiyordu ve yükseliyordu. Bugün geminin son kaptanı rotayı doğuya çevirdi. İki tarafa bakalım. Ne tarafa gideceğimize hep birlikte karar verelim. Bir tarafta güçlü parlamentolar, kuvvetler ayrılığı, güçlü demokrasiler var. 45 bin dolarlık milli gelir var. ‘Hadi dönelim bu tarafa gidelim’ dedikleri Şagnay iş birliği örgütünde güçlü liderler, bu taraftakiler o kadar güçlü değil. Büyük saraylar, bu taraftakiler iş bilmezliklerinden apartman dairelerinde oturuyor. En pahalı araçlar uçan saraylar. Bu taraftakiler tarifeli uçuyor. En pahalı araçları üretiyor bu taraftakilere satıyor. Bu tarafta zengin yandaşlar, bu tarafta gelir daha doğru dağıtılıyor. Ve bu tarafta fakir halklar var. 4 bin 500 dolar milli gelir var. Bugün Erdoğan’ın Şangay İşbirliği Örgütü dediği, ‘oraya gidelim, oraya gidelim’ dediği yerin ortalaması 4 bin 500 dolar. O yüzden bakmayın siz Erdoğan’ın ‘Avrupa Birliği hedeflerinden ayrılmayacağız’ demesine. Hedefledikleri yerde bizi bekleyen akıbet de ortadadır. O yüzden bütün vatandaşlarımızı Erdoğan’ın bizi ne tarafa götürmeye çalıştığına, ama geminin ilk ve ebedi kaptanının gösterdiği yönün ne olduğuna dikkat kesilmeye bir kez daha davet ediyorum.”
Seçim mesajı
“Şimdi yurt dışının da oy kullanacağı 2. Yüzyılın ilk genel seçimlerde geliyoruz. 1970’te Bülent Ecevit dünyadaki rüzgarları doğru gören, doğru okuyan partisinin doğru konumlandıran Türkiye’de de partisine doğru bir had çizen ve bunu sadece liderlikle değil çok güçlü bir kadro hareketiyle yapan üçüncü genel başkanımızdı. Onun döneminde girdiğimiz iki genel, iki yerel seçimin dördünden de birinci parti çıkmıştık. Şimdi Cumhuriyet’in ikinci yüzyılının ilk genel seçiminden, partimizdeki değişimle sadece genel başkan değişikliğiyle değil 43 yaş ortalamasına sahip genç kadroların da içinde bulunduğu tecrübeli kadrolarla birlikte bir parti meclisiyle, yarısı kadın yarısı erkek olan bir gölge kabineyle merkez yönetim kuruluyla, hepsi yerelde kentlerini geçmiş dönemde iyi yönetip yeniden adaylaşan başta sayın Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş olmak üzere tüm belediye başkanlarımızla Cumhuriyetin ikinci yüzyılın ilk yerel seçimlerinde büyük bir rüzgar yarattık, yakaladık ve büyük bir görevle karşı karşıyayız. Şimdi hem yerel yönetimleri doğru yöneterek, dürüst yöneterek, şeffaf yöneterek bu süreçleri israftan uzak…”
“Bu havuzda Ekrem İmamoğlu yüzmeyi tercih edebilirdi”
“İçinde bulunduğumuz mekanı buradan bilmeyenler için ben ifade edeyim. Bu havuzda Ekrem İmamoğlu yüzmeyi tercih edebilirdi. Çünkü içinde bulunduğunuz kampüsün tamamı Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında Bakırköylü olmasına rağmen dönemin Bakırköy Belediye Başkanımızın da haberi ve yeri olmayan AK Parti’nin İstanbul’daki belediye başkanlarının villalarının bulunduğu yerdi. 12 villada oturuyorlar. En büyüğünde de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı oturuyordu. Burası da onların yüzme havuzuydu. Bu mekan yeniden kazanıldı ve şimdi bir bilgi havuzu olarak kullanılıyor. Bizim belediye başkanlarımız bu villalarda oturabilirlerdi. Bunu ellerinin tersiyle ittiler. Ve bu mekanı 16 milyon İstanbullunun geleceğini planlamak üzere bbir ajans yerleşkesine çevirdiler. Oyu Cumhuriyet Halk Partisi’ne verirseniz mekanlar halkın oluyor, boş alanlar orman oluyor. Keyif havuzları, bilgi havuzlarına dönüşüyor. Oy AK Parti’ye verildiğinde bu mekanlar ne oldu? O İstanbul’un güzelim ormanları ne oldu? O kente kazandırılabilecek dünya kadar arazi nasıl gökdelenler oldu? Bu kenti AK Parti yönetmeye başladığında 4 olan gökdelen sayısı nasıl 256 oldu, hep birlikte hatırlayalım. Ve sosyal demokrat belediyecilik dayanışma demek sosyal demokrat belediyesini paylaşma demek. İsraf yerine, hizmet demek ve varlıkları kendi lehlerine, yakınlarının lehine, yakın çevrelerinin lehine değil, tüm vatandaşların lehine kullanmak, onların hizmetine sunmak demek.”
İmamoğlu: “CHP’nin bu ülkeyi kuran azmin ve iradenin partisi olduğunun hepimiz farkındayız”
“Umut ederim ki bu buluşma, hep beraber birbirimizi daha iyi anladığımız, daha iyi önerilerle, daha iyi bir organizasyonla, güçlü bir örgütlenme modelinin yurt dışında da var olmasını sağlayacağımız bir şekilde sonuçlanır” diyen İmamoğlu da konuşmasında şu ifadeleri kullandı:
“Partimizin hem ülkemiz için hatta evrensel değerler üzerinden hem de dünya için ne anlam ifade ettiğini hepimiz çok iyi biliyoruz. CHP’nin bu ülkeyi kuran azmin ve iradenin partisi olduğunun hepimiz farkındayız. Elbette ki demokrasinin en önemli savunucusuyuz. Yenileşmenin, çağdaşlaşmanın en önemli temsilcisiyiz. Zira CHP’nin aynı zamanda bu ülkenin kurucusunun kurmuş olduğu bir parti olması, Cumhuriyetimizin kurucusu bir parti olması, hepimiz için büyük bir onur ve gurur kaynağıdır. Bu ülkenin bağımsızlığına, ulusallığına nasıl güçlü bir şekilde sahip çıkan bir parti olmuşsak, aynı zamanda modern ve evrensel değerlere de çok güçlü bir biçimde sahip çıkan bir partiyiz. Özgün ve gerçekten çok özel bir siyasi iradeye sahip partimizin bütün dünyaya ilham veren, yol gösteren bir pozisyonda olmasının da şart olduğunu bilmeliyiz.”
“Stratejik görevleriniz var”
“Bugün bizler, partimizin işte bütün bu özelliklerinden güç alarak, ülkemizin çok güçlü bir demokrasiye, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılını gerçekten dünya ekseninde hak ettiği yere taşıma yine evrenselliğin, modernliğin rotasına oturması noktasında büyük emeği ortaya koymakla sorumlu olan insanlarız. Bu mücadele, inşallah vermiş olduğumuz mücadelenin sonucunda elde edeceğimiz başarıların, sadece ülkemiz için olmadığını, sınırlarını aştığını, belki de özellikle 31 Mart seçimlerinden hemen sonra en derin şekilde yaşayan ve hisseden insanlar sizlersiniz. Her birimiz tam da işte bu hedefe odaklanmak ve birlikte çalışmak zorundayız. Bundan da kuşkum yok. Tabii ki stratejik görevleriniz var. CHP’nin her örgüt üyesi ya da parti için mücadele eden insanın bulunduğu pozisyonu gereği, yaşadığı alan gereği elbette gözetmesi gereken ve mutlak dikkatini vermesi gereken hususlar var.”
“Maharetlerimizi ortaya koymalıyız”
“Ben, yurt dışı örgütlenmesi içerisinde bulunan siz kıymetli dostlarımızı, yurt dışından gelen oylar çerçevesinde elbette değerlendirmiyorum. Yurt dışı örgütlerimizin böyle değerlendirilmesi, güç ve potansiyellerine haksızlık etmiş olmak olur. O bakımdan yurt dışından gelen oylar elbette önemlidir, ama sizler gibi değerli insan kaynaklarından gelecek fikirler, bakış açıları, partimizin geleceği için daha önemlidir. Sizlerin farklı toplumsal ve kültürel çevrelerde edindiğiniz bilgi, deneyimler, ülkemize yansıtılma biçimi daha önemlidir. Tam da işte her alanda yerelle evrenselin sentezine ulaşmaya çalışan bizler, böylesi güçlü bir karma yapının, mutlak faydasına erişmeyi bilmeliyiz ve başarmalıyız. Siyasal bakımdan baktığınızda hem bireysel hem toplumsal hem ulusal pratiklerimiz, bu yönüyle değerlidir ve bunu dayanışma içerisinde, örgütlü bir modelle, iyi bir organizasyon bütünlüğü içerisinde nasıl sonuca evrileceği konusunda maharetlerimizi ortaya koymalıyız.”
“Rekabet, daha iyiye ulaşmanın yoludur”
“Tabii bunları yapabilmek için, mutlaka CHP’nin özellikle Türkiye’nin dönüşüm yolculuğunda verdiğimiz mücadeledeki ilk görev, değişime önce kendimizden başlamak zorunda olduğumuzu hatırlamamız, eksiklerimizle, hatalarımızla yüzleşmek ve kendimize bu anlamda, tabiri caizse, çeki düzen vermek zorundayız. Parti içi rekabetin her koşulda kardeşçe ve aynı zamanda demokratik bir biçimde olmasını sağlamanın şart olduğunu düşünüyorum. Bireysel, kişisel ve özellikle partimizi, bizleri yoran bütün yüklerden kurtulmakla mecbur olduğumuz bir dönemin içerisindeyiz sevgili yol arkadaşlarım. Rekabet, daha iyiye ulaşmanın yoludur. Parti içindeki rekabet, birbiri ile yan yana koşarken birbirini ayağına çelme takmak değil, daha hızlı koşma mücadelesidir; ayrışmanın değil, bütünleşmenin aracıdır.”
“Partimize yakışmayan tek bir uygulamaya, tek bir söze, tek bir bakışa bile geçit vermemeliyiz”
“Çeşitli ülke ve şehirlerdeki CHP yurt dışı örgütlerinde, dönem dönem parti içi rekabetin yıpratıcı hal alabildiğini görüyoruz. Evet ülkemizde de bunu yaşıyoruz, yurt dışındaki örgütlerimizde de bunu yaşıyoruz. Ayrıştırıcı bir dilin hakim olabildiğini de görüyoruz. Bunları görerek, bunlara tedbir alarak yol yürümenin şart olduğunu da biliyoruz. Tabii son derece sınırlı sayıda örnekler olsa da çok hassas ve çok tarihi bir dönemden geçtiğimizin farkına vararak -her zaman her yerde söylüyorum- bazı bildiğimiz, gördüğümüz, dönem dönem yüksek seviyede kınadığımız bütün tavır ve davranışlardan uzak, bir arada konuşabilmeyi, müzakere edebilmeyi, doğru yolu bulabilmeyi, ortak aklın masamızdaki kesin pusula olmasını sağlayabilmeyi başarmak zorundayız. Partimize yakışmayan tek bir uygulamaya, tek bir söze, hatta partimize yakışmayan tek bir bakışa bile geçit vermemeliyiz. Bizler, insanlara ve birbirimize, aynen Atatürk’ün vatandaşa, o Tokat’ta çekilen fotoğraftaki baktığı gibi bakabilmeyi, aynı hassasiyeti de birbirimize bakarken gösterebilmeyi başarmak zorundayız.”
“Bunda da Mustafa Kemal Atatürk’ün imzası var”
“Herkese ve birbirimize karşı iletişim ve müzakere kapılarının sonuna kadar açık olması gerektiğini unutmamalıyız. Bunu yapamayanların, örgütlenme içerisinde bu görevlere talip olma şansı yoktur. Sabır ve aynı zamanda son derece anlayış gerektiren ve bu anlayış doğrultusunda insanları ikna edebileceğini bilen insanların yapması gereken bir görev hassasiyeti içerir. Dolayısıyla, inşallah bu buluşma ve bu çalıştayın, İstanbul Planlama Ajansı’nın kurulduğu bu kampüsün, bu nezaketli ortamın, bu doğanın en güzel parçası haline gelmiş bu asil görünüşün… Ki bunda da Mustafa Kemal Atatürk’ün imzası var. Buradaki ormanlaşmanın, ağaçlandırmanın mimarı da burayı çok seven, burada denize giren, Florya’da aşağıda deniz kıyısında köşkü olan, arka tarafta da böylesi büyük bir alanı ağaçlandırarak, elbette müstakil, birkaç kişiye hizmet etmesinin değil de toplumcu bir yapıya dönüşmesini arzu ettiğine inandığımız Ata’mızın bu emanetini halka açarak, bir planlama ajansı ve İstanbul’umuzun geleceğini tartıştığımız bir kuluçka merkezine, bir bilgi havuzuna dönüştürdüğümüz bu alanda, umut ediyorum sizlerin bu ortak paydalarının odaklanıldığı ve sonucunun da çok güçlü bir biçimde rapora dönüştüğü buluşmaya döner.”
“Kendi içimizde kurduğumuz iletişimin niteliği ve kalitesi…”
“Unutmayalım ki, kendi içimizde kurduğumuz iletişimin niteliği ve kalitesi, en çok nerede işe yarıyor biliyor musunuz? Bize oy vermeyen vatandaşlarımızın ikna olmasında işe yarıyor. Kendi aramızda kurduğumuz nitelikli ilişki, diyalog, saygı ve sevgi çerçevesini gördüğü takdirde, o insanların bize oy vermeye ikna olduklarını unutmayınız lütfen. Tabii bazen sürekli bize oy veren vatandaşlarımızın reflekslerinin, bizdeki tavır veya koşullar ne olursa olsun, bize geldiğini görüyoruz. Ama onun bize yetmediğini de biliyoruz. İşte bugün gururla 1977’den beri ilk kez partimizin birinci olduğu meselesini söylüyoruz ama bir yanıyla da çok derin düşünmemiz gereken bir sonuçtur bu, 1977 ve 2024 arasındaki uzun mesafe. Bu bakımdan, yurt dışı örgütlerimizin çok etkili model oluşturacak, öncü uygulamalar geliştirmesini diliyorum. Hatta bu gelişmelerin, burada çıkan belli sonuçların, o evrensel değerleri içeren kapasitelerinin yurt dışı örgütlenmede de işimize yarayacağına inanıyorum.”
“CHP’li olmanın bendeki en önemli kavramı…”
“Teknolojik imkanların dünyayı küçülttüğü ama yanlış siyasi anlayışlar yüzünden insanların arasındaki mesafelerin büyüdüğü bir dönemi yaşadığımız bu ortamda, ben, doğru siyasetin her şeyden önce duygusal mesafeleri azaltan, insanlar arasındaki gönül köprülerini en güçlü şekilde kuran siyaset olduğuna inanıyorum ve bu pozitif anlayışın, bu hümanist bakışın toplumlara verdiği fayda kadar, dünyaya verdiği faydayı önemsiyorum. Savaşları azaltan, barışı büyüten ve insanları birbiriyle kucaklaştıran bir süreç. Ben, bu yönüyle CHP anlayışını çok önemsiyorum. CHP’li olmanın bendeki en önemli kavramı, her şeyden önce iyi insan olma kavramıdır. İyi insan olduktan sonra her şeyi başarabiliriz. İnsanı sevmek, insana özen göstermek, doğayı sevmekle eşdeğerdir; hayatı, yaşamı, her şeyi sevmekle eş değerdir. Bu bizim bütün duygularımızla, bütün geleneklerimizle, bütün bakış açımızla aslında çok örtüşen bir bakış açısıdır. Bunu lafta değil, uygulamalarımızda, başta birbirimize göstererek, sonra da o sevgi halkasını, çemberini görev yaptığımız alanlara yayarak büyütmeliyiz.”
“Bu işin başka bir yolu yok”
“Adalet, eşitlik, özgürlük, demokrasi, cumhuriyet, laiklik gibi savunduğumuz tüm değerlerin özünde, aslında herkesi kendimiz gibi görmenin yattığını unutmamalıyız. Empati duygusu ve karşındaki insanın yerine kendini koyma, onu hissetme, ona göre davranabilme duygusu. Bu duygunun, bu anlayışın Anadolu’nun her köşesine, dünyanın dört bir yanına yayıldığında, işte o zaman her şeyin çok güzel olacağına yürekten inanıyorum. Bu işin başka bir yolu yok. Bu güzel kampüs, başka bir boyutuyla sizi burada misafir etmenin gururunu yaşıyor. Bu güzel kampüste, aynı zamanda sizler gibi buradan yurt dışına göç eden iki bilim insanının da ismini taşıyor. Uğur Şahin’in ve Özlem Türeci’nin ismini taşıyor. Bu bakış açısıyla aslında ne kadar büyük başarılara imza atabildiğinizi görüyorum. O bakımdan ülkemizle bağınızın kopmamasını, bu şekilde örgütlü bir yapıyla Türkiye’mizi ikinci yüzyılına da en güçlü hatlarıyla talip olan partimizin iktidarına yol yürürken, sizlerin katkılarını önemsiyor, bu duygu ve düşüncelerle emeği geçen bütün dostlarımıza teşekkür ediyorum. Genel Başkanımızın önderliğinde en güçlü raporun buradan çıkmasını ve yurt dışında da bizi sevindiren sonuçları önümüzdeki genel seçimde hep birlikte alabilmeyi diliyorum.”